1

Ülkemizdeki sığınmacılar meselesi

ÜLKEMİZDEKİ SIĞINMACILAR MESELESİ

Ülkemizdeki Suriyeli, Afganistanlı sığınmacılarla ilgili düşüncelerimi kısaca ve özetle paylaşmak isterim.

Biz Türkler, Osmanlı devletinin son dönemlerinde çıkan “yangında” topraklarımızın çoğunu kaybettik. Ama Anadolu’daki “evimizi” kurtardık. Anadolu’da yaşayanlarla birlikte kaybettiğimiz, yangına maruz topraklarda, kendilerini oralardaki yabancı kültüre ait hissetmeyenler de kaybedilen topraklardan Anadolu’ya geldiler. Balkanlardan, Kafkaslardan, OrtaAsya’dan, Orta Doğu’dan gelenler oldu. Hep birlikte, bir ve kaynaşmış olarak yaşadık, yaşıyoruz.

Bu topraklar sığınmacılara aşinadır. Onlara asla yabancı gibi bakmaz ve davranmaz. Anadolu insanı hepimizin, daha 100 sene öncesine kadar aynı devletin, hatta aynı büyük milletin çocukları olduğumuzu bilir. Evini kaybetmenin, evinden yurdundan kovulmanın ne olduğunu bilir.

Düşünün ki son 200 yılda, hem Osmanlı Devleti hem Türkiye Cumhuriyeti döneminde, uzak topraklardan Anadolu’ya göç hep olmuştur. Kırım Harbinde başlayan göçler Suriye’den gelenlere kadar, 1991 Yugoslavya olaylarında gelenler dahil aralıklarla devam etmiştir. Yapılan bir hesaplamaya göre son 200 yılda Anadolu’ya yapılan göç sayısı yaklaşık 6 milyonun üzerindedir. Baskıcı rejimlerden, ayırımcılıktan, savaştan, iç çatışmalar ve ön yargılardan kaçarak Türkiye’ye gelenler etnik kimlikleri ne olursa olsun ortak Türk-İslam kültürü ve kimliğine mensup olmuşlar ve bu milletin onurlu bir üyesi olarak ülkenin birlik-bütünlük ve bekası için gerektiğinde mücadele etmiş, şehit olmuşlardır.

2011 sonrası Suriye’den Türkiye’ye gelen sığınmacı ise kesin olarak bilinemiyor bile. Yaklaşık 12-13 milyon sığınmacıdan bahsediliyor. Dikkat ediniz son 200 yılda 6 milyon, son 7 yılda 10 milyonun üzerinde bir sığınmacı. Bu çok önemli bir sosyolojik sorundur. Bunun altından kalkmak hiçbir ülke için mümkün değildir. Meseleye sadece dini ve duygusal açıdan bakarak “bırakalım hepsi gelsin, nasıl olsa hepsi Müslüman” diyemezsiniz. Deseniz de yanlış olur.

Önce şu gerçekleri görmek gerekir:

Ülkemizdeki sığınmacılarda doğum oranı çok yüksek boyutlardadır. Bu durum toplum yapımız için çok ciddi bir tehlikedir. Mevcut sığınmacılar içinde 15-65 yaş arası nüfus gelenlerin üçte ikisinden fazladı. Bu dinamik nüfus demektir.

Bütün bunların, eğitim, barınma, iş meselelerini, hayat şartlarını, sağlık sorunlarını dikkate alırsanız ülkenin nasıl bir sorunla karşı karşıya kaldığını görebilirsiniz.

Sadece sağlıktan bir örnek verelim:

 Sığınmacılar Türkiye hastanelerine

de yatırılıyor, binlercesi için ameliyat ediliyor. Biliyorsunuz devlet sağlık işlemleri için Türk vatandaşlarından katkı payı alıyor. Suriyelilere bu işlemler ücretsiz sağlanıyor.

Her şeye rağmen Türk toplumu başlarda gelenlere hiç karşı çıkmadı. Destekledi. Ama Hatay, Antep, Kilis, Urfa… gibi yerlerin bazılarında sığınmacı nüfusun aşırı artması , bazılarında o şehrin yerleşik nüfusunu geçmesi ve sığınmacılarla güvenlik sorunlarının yaşanması, halkın sığınmacılara bakışını değiştirdi. Bugün yapılan anketler halkımızın yaklaşık % 80 inin Suriyelilerin ülke ekonomisini olumsuz etkilediği ve işsizliğe ve sosyal huzursuzluğa sebep olduğu kanaatinde.

Artık çok yerde Sığınmacılar Türkiye için toplumsal, ekonomik, demografik bir sorun haline gelmiş görünüyor. Hatta bu mesele bir milli güvenlik sorunu haline gelmiş durumda diyenler az değil. Suriyelilerin bir kısmının ülkemizde terör, uyuşturucu, tecavüz, kaçakçılık ve çete olaylarına karıştığını hepimiz okuyor, görüyor ve yaşıyoruz. Türkiye’nin toplumsal yapısı yara alıyor.

Bunun da asıl sebebi son 13 yılda Anadolu’ya gelen Suriyeli ve Afganistanlılatın etnik Arap-afgan ( Peştun) kimlik ve aşiret kültürünü ısrarla ve güçlü şekilde korumaları ve Türk milli kültürüne adapte olmaya direnmelidir.

Bu durum, bizce, ilerde daha büyük çatışmaları ortaya çıkaracaktır. Bu yüzden ülkemizde sık sık çatışma olayları yaşanmaya başladı bile…

Bunun da temel sebebi sığınmacıların Türk yaşama biçimine adapte olmaya çalışmak yerine çoğunluk olarak bulundukları, toplu olarak bulundukları yerlerde kendi yaşama biçimlerini bizim toplumumuza dayatmalardır.

Amacımız asla Sığınmacıları aşağılamak değildir. Bizim inanç ve anlayışımızda insanın insana üstünlüğü olamaz. İnsanın üstünlüğü takvadadır. Ancak Suriyeli sığınmacılar meselesini sadece ensar- muhacir gibi dinî, sadece insani boyut ve duygusal yaklaşımlarla değerlendiremeyiz. Mutlaka milli güvenlik boyutunu da düşünmek, ele almak zorundayız.

Türkiye’deki herkesin, destek verenlerin de, eleştirenlerin de, kucağında birkaç günlük çocukları ile dilenen Suriyeli kadınları, çöplerden ekmek toplayan çocukları, aşiretlere, ağalara 3.,4. eş olarak satılan küçük kız çocukları, günün yarısını bir ekmek için düşük ücretle çalışarak geçiren zayıf bedenli genç erkek çocukları, terk edilmiş metruk binalarda cam yerine naylon çekilmiş pencerelerde, ışıksız, havasız, susuz yaşamaya çalışan Suriyeli aileleri gördükçe yüreği parçalanıyordur. Bundan eminim. Parçalanmıyorsa zaten onları konuşmaya bile değmez.

Bu meselede ne Suriyelilerin ne eleştiren ne de destekleyen halkın bir yanlışı yoktur. Meseleyi bu hale getiren yanlış politikalardır. Meseleye milli zaviyeden bakmayan, duygusal ve dini açıdan bir yaklaşımla, bakamayacağı kadar insanı sığınmacı olarak ülkeye kabul eden ve bunu siyasi bir malzeme olarak görme düşüncesinde olan zihniyettir.

İnşallah emperyalistlerin Orta Doğu’yu yeniden şekillendirme planları bozulur, herkes kendi yurdunda mutlu ve huzurlu bir hayat yaşar.

Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran

 

 

 

 

 

 

 

1